Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, İletişim Başkanlığı Konferans Salonu’nda düzenlenen “Türk Basın Tarihini Yeniden Düşünmek Sempozyumu”nda konuştu.
Farklı panellerin gerçekleşeceği sempozyumun basın camiası ve akademi dünyası için hayırlı olmasını dileyen Altun, program kapsamında, Osmanlı döneminden Milli Mücadele ve Cumhuriyetin ilk dönemlerine, çok partili dönemden bugüne Türk basın tarihinin farklı boyutlarda ele alınacağını söyledi.
Türkiye’de medyanın gelişimi ve basını güçlendirme çalışmalarının yanı sıra “hakikat sonrası çağda Türk medyasının konumu”nun yine bu sempozyumda ele alınacağını aktaran Altun, “Hiç kuşkusuz, siyasetçilerin, medya mensuplarının, akademisyenlerin geçmişi ve bugünü doğru okuması, yorumlaması kritik önemdedir. Ben, bu sempozyumun bu doğrultuda önemli bir çaba olduğunu düşünüyorum ve bundan sonra gerçekleştirilecek akademik çalışmalara katkı sunmasını temenni ediyorum.” dedi.
Demokrasinin önemli sütunlarından birinin de özgür, güçlü, çok sesli, nitelikli ve hakkaniyetli bir medya olduğuna işaret eden Altun, demokratik ve hukuki değerlere sahip çıkan, mesleki ilkeler ve toplumsal sorumluluk idrakiyle çalışan, kişilik haklarına saygıyı esas alan bir basın camiasının, güçlü bir demokrasi için olmazsa olmaz olduğunu vurguladı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde son 20 yılda Türkiye’nin çok büyük atılım gerçekleştirdiğini, çok önemli kazanımlar, ilerlemeler elde ettiğini belirten Altun, bu gelişmelerin medya alanında da yansıma bulduğunu, daha özgür ve çok sesli bir medya ortamı oluştuğunu anlattı.
Aynı dönemde medya özgürlüğü ve ifade hürriyetinin de geçmişte olmadığı kadar genişletildiğini ve güvence altına alındığını dile getiren Altun, şöyle konuştu:
“Bu gerçeğe rağmen, basın özgürlüğü, ifade hürriyeti gibi kavramlar, içeride ve dışarıda, ülkemiz aleyhine çarpıtılmış ve istismar edilmiş yaklaşımlarla Türkiye aleyhtarlığının bir malzemesi olarak kullanılmaya çalışılıyor. Bu siyasi, ideolojik ve kötücül yaklaşımın elbette farkındayız. Türk basınının bir kısmının darbelere zemin hazırladığını, 5. kol faaliyetleri yaptığını, itibar suikastlığına giriştiğini maalesef görüyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı’mız 27 Mayıs’ta Demokrasi ve Özgürlük Adası’nda tarihi bir konuşma gerçekleştirdi ve o konuşmada, nasıl medya üzerinden işlenen yalanlarla demokratik bir hükümetin darbeyle alt edildiğini, Adnan Menderes ve arkadaşlarının nasıl idama götürüldüklerinin fotoğrafını çekti. Basın tarihinin de aslında bir anlamda o karanlık yanının resmini çizmiş oldu. Basının, sadece ve sadece, demokrasiyi güçlendirme, kamuoyunun haber alma hürriyetine hizmet etme, toplumu sağlıklı ve doğru bir şekilde bilgilendirme doğrultusunda çalışması gerekir. Ancak bir kısım basının yerli ve milli bir çizgide durmak yerine bugün hala müstemleke zihniyetinin borazanlığını yaptığına üzülerek şahitlik ediyoruz. Popülist yayın politikalarının kamu yararının önüne geçmesi ise medyanın demokratik sistemlerde oynadığı kritik rolü zayıflatan bir unsura dönüşüyor. Bugün medyada 5N1K kuralının unutulduğunu, hiçe sayıldığını görüyoruz.”
Hız, tıklanma, sosyal medya metrikleri, sansasyon, tiraj ve reytingin hakikatin yerine geçen unsurlar haline geldiğine dikkati çeken Altun, “Masa başında üretilen asparagas haber, sahte bilgi, kurgusal metin, montaj video ve fotoğraflar vasıtasıyla hakikat geri plana itiliyor, karartılıyor ve gölgeleniyor. Hakikatin yerine üretilen algı vasıtasıyla olgu yok sayılıyor, gerçekmiş gibi sunulan yalan üzerinden simüle edilmiş bir dünya oluşturuluyor.” dedi.
Sorumlu medya anlayışı, basın meslek ve ahlak ilkelerinin bir yana bırakıldığı yalan haber ve sahte içeriklerle kamuoyunun yanıltıldığını ifade eden Altun, şunları kaydetti:
“Bunu, popülerlik elde etme, siyasi rant sağlama, sermaye sahiplerini kollama gibi motivasyonlarla yapabiliyorlar. Netice itibarıyla, kendi amaç ve hedeflerine ulaşmak için kitleler hakikatten koparılabiliyor ve simülasyon evrenine çekiliyor. Bu noktada son yıllarda giderek yoğunlaşan ‘vatandaş gazeteci’ anlayışına da değinmek gerekiyor. Dijital imkanlarla artık vatandaşlar da içerik üreticisine dönüştü. Ancak ‘vatandaş gazeteciler’ çoğu kez gerekli doğrulama yöntemlerini ve teyit mekanizmalarını kullanmıyorlar. Bilginin ve kaynağın güvenilirliğinin sorgulanması esastır. Böylece, sosyal medyada yaptığı paylaşımlarla bir çeşit simülasyon evreni oluşturanlar aslında hakikatin tahrifine hizmet ediyorlar. Bu durum, gazeteciliğin bir meslek olarak önemini ortaya koyduğu gibi, mesleki donanım ve yetkinlik olmadan bu işin yapılamayacağını bir kere daha göstermiştir. Mesleğin saygınlığına halel getirenlere, hakikati tahrif edenlere, en başta hakikat temsilcisi olarak gördüğüm gazetecilerin karşı çıkması gerekir.”
Altun, böyle bir ortamda hakikatin peşinde koşmaktan vazgeçmeyen basın mensupları, medya kurumlarının da olduğunu belirterek bunlara teşekkür etti.
Yeni küresel sistem içinde gelişen yeni medya düzeninde dijital mahremiyet, siber emperyalizm, unutulma hakkı, dijital diktatörlük, veri güvenliği, veri mahremiyeti ve dijital faşizmin tartışmaların merkezine oturduğunu ifade eden Altun, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Sosyal medya merkezli enformasyonun da dezenformasyonun da oldukça kısa zamanda çok geniş kitlelere yayılması bizi adeta bir ‘dijital kuşatmayla’ karşı karşıya getiriyor. Aynı şekilde yanlış, eksik, hatalı, kurmaca, yanıltıcı bilgi ve sahte haberler, sosyal medyayı devasa bir ‘yankı odasına’ çeviriyor. Burada benzer görüşler sorgulanmadan kabul edilirken, farklı düşünceler yok sayılıyor ve yalnızca kendi fikirlerinin doğruluğuna inanılıyor. Yankı odası etkisiyle kullanıcılar, kendi dijital fanuslarındaki gerçeklikleri asıl dünyadaki gerçeklerden üstün tutabiliyor. Diğer taraftan, dijital kamusal alanda en büyük sorunların başında sistematik dezenformasyon kampanyaları geliyor. Artık enformasyon savaşından dezenformasyon savaşına dönüşen bir medya düzenini tecrübe ediyoruz. Böyle bir ortamda, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘Daha adil bir dünya mümkün’ vizyonu, iletişim ve medya alanlarında da temel prensibimiz olmalıdır. Biz, Sayın Cumhurbaşkanımızdan ilhamla, tüm dünya için daha adil bir medya düzeni talebinde bulunuyoruz.”
Ulusal ve uluslararası boyutta yalan ve dezenformasyon zemininde yükselen ve yalnızca Batıcı değerlerin merkeze alındığı bir medya düzenini asla kabul etmediklerini vurgulayan Altun, habercilik kisvesi altında kimsenin dezenformatif içerikler üretmesinin, bunları yaygınlaştırmasının masum görülemeyeceğini, bunun ne medya özgürlüğü ne de ifade hürriyeti olamayacağını söyledi.
Bu değerler ve kavramların korunması için buna hep birlikte karşı çıkılması gerektiğini ifade eden Altun, “Denetim ve kontrol mekanizmasının olmadığı sosyal ağlar kolaylıkla etki ajanları ve terör örgütleri tarafından suistimal ediliyorlar. Ne yazık ki görüyoruz ki bu sosyal medya platformları da bunlara göz göre göre müsaade ediyor. Hakikat ötesi çağda medyanın tüm türlerinde dezenformasyona karşı çetin bir mücadele yürütülüyor. Biz, buradaki mücadelemizde sadece ve sadece hakikatten güç alıyoruz.” diye konuştu.
Bütün medya kurumları ve basın mensuplarının tek gücünün hakikat olması gerektiğine inandığını dile getiren Altun, tüm dünyada hem kamu güvenliği ve düzenini hem kişilik haklarını korumak için bu tehdide karşı tedbirler alındığını anımsattı.
“Biz de iftira, hakaret, karalama, itibar suikastlarını her mecrada engellemeliyiz.” diyen Altun, gelinen aşamada, temiz bir medya, temiz bir sosyal medya noktasında dünya genelinde çok büyük bir ihtiyacın ortaya çıktığına işaret etti. Birçok devletin dezenformasyona karşı aldığı tedbirlerle vatandaşlarını ve kurumlarını korumak için harekete geçtiğini belirten Altun, aynı şekilde vatandaşların da haklarının korunmasını, özgürlüklerinin garantiye alınmasını devletten beklediğini söyledi.
“Hiç kuşkusuz, ülkemizde de dezenformasyonla daha etkili mücadele için kapsamlı adımların atılması bir ihtiyaçtır, bir kamuoyu beklentisidir. Bu ihtiyaç ve beklentiyi karşılamak için kasıtlı olarak yalan haber ve dezenformasyon üretenlere, yayanlara elbette yasal müeyyideler getirilmelidir.” diyen Altun, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Yalan haber ve dezenformasyonla kamu düzenini bozmak, kişilik haklarına saldırmak suç kabul edilmeli ve bu suç hukuki çerçevede karşılıksız bırakılmamalıdır. Dezenformasyonla mücadele kapsamında yasal altyapı ve idari tedbirler artırılmalı, güçlendirilmelidir. Bugünlerde TBMM’de bunları ihtiva eden bir yasa çalışması olduğu hepimizin malumu. Meclisteki bu çalışmadan özgür medya, çoğulcu toplum ve demokratik siyaset idealine inanan herkes gibi biz de memnuniyet duyuyoruz. Şunu açık bir şekilde ifade edelim, bu düzenlemeden ancak dezenformasyon yapanlar rahatsız olur. Bu düzenlemeden ancak kişilik haklarına saldıranlar rahatsız olur. Bu düzenlemeden ancak yalan ve çarpıtılmış bilgilerle kamu düzenini bozmaya çalışanlar rahatsız olur. Bu düzenlemeden ancak haber alma özgürlüğünü ipotek altına almaya çalışanlar rahatsız olur. Bu düzenlemeden ancak demokratik değerleri tahrif edenler rahatsız olur. Bu düzenlemeden ancak sistematik yalan mekanizmalarına çomak sokulanlar rahatsız olur. Bu düzenlemeden ancak siyaset sahnesini ve toplumsal huzuru zehirlemeye çalışanlar rahatsız olur. Bu düzenlemeye karşı sesi en çok çıkanların, en çok yalan ve dezenformasyon üretenler ve yayanlar olmasını çok manidar buluyorum. Bu yasa teklifi etrafında yapılan tartışmalar da esasında kimin demokrasinin yanında yer aldığını, kimin demokrasinin karşısında durduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor.”
Düzenlemeyle temel hak ve özgürlüklerden asla taviz verilmediğini, demokratik hakların kesinlikle zedelenmediğini vurgulayan Altun, “Basın özgürlüğü, ifade hürriyeti ve kişilik hakları en geniş şekilde korunuyor. Gazetecilik mesleğinin daha ilkeli, nitelikli ve saygın şekilde icra edilmesi sağlanıyor. Yapılacak değişikliklerle ayrıca internet haber siteleri ve çalışanlarının haklarına dair de ilerici adımlar atılıyor.” dedi.
Altun, yasayla, internet haber sitelerinin de resmi ilan ve reklamları yayınlayarak süreli yayınların faydalandığı imkanlardan faydalanmasının öngörüldüğünü aktardı.
Dijital platformların “dijital demokrasi” kavramına dönüştüğüne ve dijital faşizm sorununu ortaya çıkardığına dikkati çeken Altun, “Bugün ABD’de, Avrupa Birliği ülkelerinde ve Türkiye’de yaşanan sosyal ve siyasal gelişmelerde bunu çok açık ve net bir şekilde görebiliyoruz.” diye konuştu.
Büyük veri, veri bilimi ve madenciliği, ağ analizi, yapay zeka ve algoritmalar, sponsorlu reklamlar, filtre balonları ve mikro hedefleme “post-truth”un “hakikat ötesi çağın” en etkili enstrümanları olduğuna işaret eden Altun, şunları kaydetti:
“Hiç kuşkusuz, 21. yüzyıl siyaset paradigmasında devletlerin bağımsızlığı artık ‘dijital bağımsızlıktan’ geçiyor. Siber egemenlik, bugünün en hayati uluslararası ilişkiler kavramlarından birine dönüşmüş durumdadır. Bu nedenle dijital medya alanında geleceğe hazırlanarak ‘tanımlanan değil, tanımlayan ülke Türkiye’ şiarını tüm medya enstrümanlarıyla hayata geçirmeliyiz. Ülkemizin bölgesel güce, küresel aktöre dönüştüğü bir dönemde, Türk basını da bu vizyonu içselleştirerek hareket etmelidir. Sayın Cumhurbaşkanı’mızın ‘Dünya beşten büyüktür’ paradigmasını tüm iletişim platformlarında en güçlü şekilde haykırmalıyız. Bu yaklaşımın yaslandığı değerleri vatandaşlarımıza ve dünya kamuoyuna en doğru şekilde aktarmalıyız. Büyük ve güçlü Türkiye uluslararası alanda etkisini ve hareket kabiliyetini artırdıkça ülkemize yönelik dezenformasyon, mezenformasyon ve malenformasyon kampanyalarının şiddeti ve büyüklüğü artıyor. Bu nedenle Türkiye karşıtı kampanyalara karşı daha dirençli bir Türk basınına sahip olmalıyız.”
Herkesin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısını yaptığı “iletişim seferberliği” doğrultusunda gayret göstermesi gerektiğini ifade eden Altun, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı olarak bütün imkanlarla basın camiasında hakikat için emek veren herkesin yanında olduklarını vurguladı.
Başkanlık olarak stratejik iletişimden halkla ilişkilere, kamu diplomasisinden medya ile ilişkilere, geniş bir yelpazede çok boyutlu çalışmalar yürüttüklerini belirten Altun, şunları ifade etti:
“Tüm gayretimizle ‘Türkiye İletişim Modelini’ inşa etmeye, yükseltmeye çalışıyoruz. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Yayınları da stratejik iletişim enstrümanlarımızdan bir tanesidir. Bu çatı altında tematik, farklı dillerde çok sayıda eser yayınlıyoruz. Bu sempozyum vesilesiyle bu eserlerden en yenisi olan ve 1924-1927 yıllarını kapsayan ‘Matbuat ve İstihbarat Müdüriyeti Umumiyesi Künye Albümü’nü duyurmaktan memnuniyet duyuyorum. Büyük emekler sonucunda ortaya çıkan bu kıymetli eserin, basın tarihine ışık tutacağına inanıyorum. Basın tarihimizin çok özel bir dönemine ilişkin belgeleri ihtiva eden bu eserde, Cumhuriyet’in ilk yıllarında basın mensuplarına ilişkin kayıtlar, transkipsiyon ve tıpkı basım halleriyle yer alıyor. Ayrıca basın tarihimizin ilk kadın temsilcilerinden sayılabilecek Madam Hayganuş Mark ve Fevziye Abdürreşit Hanım gibi isimlere dair bilgiler de albümümüzde yer alıyor. Bu kitap, yaklaşık bir asır önceki çalışmalarıyla basın geleneğimize önemli katkılar sağlamış değerli meslek ustalarımıza saygının bir ifadesidir.”
Esere katkı sunan bilim insanlarına, Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığına ve kitabın ortaya çıkmasında büyük payları olan mesai arkadaşlarına teşekkür eden Altun, sempozyumun basın camiasına ve Türkiye’ye hayırlı olmasını diledi.
Altun, konuşmasının ardından Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığında oluşturulan “basın tarihi” sergisini ziyaret etti.
GENEL
4 gün önceGENEL
4 gün önceUNCATEGORİZED
28 Aralık 2024GÜNDEM
28 Aralık 2024GÜNDEM
28 Aralık 2024GENEL
28 Aralık 2024